Adaların Işıklarını göremedim. Dolgu çalışması yapılıyor sahilde. Gözümüzden ruhumuza iyi gelen bir denizimiz vardı. Uzaklaştı... Birde yakamozlar mı ne? İşte onları da göremeyeceğiz bir süre.
Herkes kendi göz yaşını kendi siliyor. Bende alıştım. Alışmak ne iğrenç bir şey biliyor musun? Kendi cumhuriyetimin bana ait olmayan bütün duygu ve düşüncelerine alışmak... Ne yapabilirim ki? Direnemiyorum.
Metamorfoz tam olarak böyle bir şey mi?
Mesela ellerimi kaybettim ben. Salıncağımı bıraktım küçükken. Trapezle daha uzun süre havada duracağımı farkettiğimde bıraktım. Hesaba dahil değil seni arzulamak. Onlar benim ikramım. Öleceksem şair öleyim isterim. Ellerini, parmak uçlarını özledim. Metamorfoz nasıl bir şey?
Ben mütemadiyen her gece yorganıma sarınıp seni arıyorum. Aramaktan kastım, bulmaya çalışmak fiili. Ve uyumadan önceki etkisi fransız kalmak. Gayet kendimden emin fransız kalıyorum seni özledikçe bu hayata. Ki şaşıranlar votkayla aramda geçenleri bilseler çözecekler anlamsızlığı. Belki bu hayatın bir yerlerinde güzel şeyler de oluyordur.
O eski anların beni öptüğün temalı hatıralarına daldığımda yaralarımı tazeliyorum. Üstelik sevişmelerimizin de bu yaraların sızısı için F5 tuşundan bir farkı kalmadı.
Bu gece beni arasan olmazmıydı? Gelseydin. Öpseydin olur olmaz...
Bu gece denizi göremedim ama bir kaç martı süzülmesine şahit oldum. Yetmedi maalesef. Bana sensiz hiçbir şey yetmyor sevgilim. Bu adil mi?
Satirlarim
Her satırdan başka bir hikayeye yolculuktur aşk...
Ve ben yolculuklara yazdım.
13 Ocak 2014 Pazartesi
Başlıksız
Evet başlıksız.
Hoşgeldi mi 2014? Anormal bir hızla 13 günü devirmedik mi? Biri şu 2014'ü durdursun. Gün içinde yapmam gereken bir sürü şey var ağlanmam bitmeden gün bitiyor. Sakin olsun biraz. Lütfen. Çünkü yaşlanıyorum. Çünkü hiç istedğim gibi yaşaymıyorum zamanı. Kendime ayırmam gereken bir nebze vakit olmalı. Ol-mu-yor.
Hareketli ve yoğun günleri yüksek hızla bir bir devirdikten sonra 2013 ün kendimi içsel sorgulamalarla geçirdiğim, hatalarımı ve doğrularımı tartmayı becerebildiğim bir yıl olduğu için bu yazıyı kaleme almaya karar verdim. Bir sürü terane atlatıp, hep üzülüp, hep hayal kırıklıkları toplayıp, hep kaybedip nihayetinde kendimi sorgulamam gerektiğini farketmişim demek ki. Yaptım ve oldu.
Ne çok hata yaptım bir bilsen. İnsanları neden bu kadar yanlış tanıyorum ben, ne kadar çabuk inanıyorum, ne enteresn bir kabul genişliğim varmış benim. Şarkı diyor ki "benim güzel hatalarım var" Ben içsel sorguun ardından şu sonuca varıyorum 2013 te bir aralık gecesi; benim hiç güzel hatam yok.
İnsanlar çok kötü be arkadaş. Eski dostlar neden eski dost oluyor diye şaşırmayacağım artık. Dostum yok, korkarım gerekte yok. İçimde fırtınalar kopartacak bir "seni seviyorum" yok. O fırtınaya çok ihtiyacım olsa da hiç bir "seni seviyorum"a güvenim yok. Bana ilk seni seviyorum diyecek kadına acıyorum. Korkarım ilk sorum şu ikisi olacak; iyide nereye kadar seviyorsun, koşulların nedir?
Bir "hoşçakal" ve bir "elveda" nın tüm seni seviyorumları öldürdüğüne şahit olduğum bir seneyi geride bırktığımdan mütevellit içimde yıkılan dökülen ve boşluk bırakan ne varsa doldurması için birini sevemeyeceğim. Kimseye bu kötülüğü yapmaya hakkım yok değil mi? Birgün birşey olacak, biri çıkacak karşıma ve ben o an "tüm harabelerimi yeniden ayağa kaldırabileceğim" ümidinden uzaklaşıyorum gitgide (istemeden).
2014 e söyleyin biraz sakinleşsin. Dalgalarımız dinse, günü, sahip olduklarımızın tadını çıkara çıkara yaşayalım söyleyin şu zaman izin versin...
Biraz nefes alalım artık.
Hoşgeldi mi 2014? Anormal bir hızla 13 günü devirmedik mi? Biri şu 2014'ü durdursun. Gün içinde yapmam gereken bir sürü şey var ağlanmam bitmeden gün bitiyor. Sakin olsun biraz. Lütfen. Çünkü yaşlanıyorum. Çünkü hiç istedğim gibi yaşaymıyorum zamanı. Kendime ayırmam gereken bir nebze vakit olmalı. Ol-mu-yor.
Hareketli ve yoğun günleri yüksek hızla bir bir devirdikten sonra 2013 ün kendimi içsel sorgulamalarla geçirdiğim, hatalarımı ve doğrularımı tartmayı becerebildiğim bir yıl olduğu için bu yazıyı kaleme almaya karar verdim. Bir sürü terane atlatıp, hep üzülüp, hep hayal kırıklıkları toplayıp, hep kaybedip nihayetinde kendimi sorgulamam gerektiğini farketmişim demek ki. Yaptım ve oldu.
Ne çok hata yaptım bir bilsen. İnsanları neden bu kadar yanlış tanıyorum ben, ne kadar çabuk inanıyorum, ne enteresn bir kabul genişliğim varmış benim. Şarkı diyor ki "benim güzel hatalarım var" Ben içsel sorguun ardından şu sonuca varıyorum 2013 te bir aralık gecesi; benim hiç güzel hatam yok.
İnsanlar çok kötü be arkadaş. Eski dostlar neden eski dost oluyor diye şaşırmayacağım artık. Dostum yok, korkarım gerekte yok. İçimde fırtınalar kopartacak bir "seni seviyorum" yok. O fırtınaya çok ihtiyacım olsa da hiç bir "seni seviyorum"a güvenim yok. Bana ilk seni seviyorum diyecek kadına acıyorum. Korkarım ilk sorum şu ikisi olacak; iyide nereye kadar seviyorsun, koşulların nedir?
Bir "hoşçakal" ve bir "elveda" nın tüm seni seviyorumları öldürdüğüne şahit olduğum bir seneyi geride bırktığımdan mütevellit içimde yıkılan dökülen ve boşluk bırakan ne varsa doldurması için birini sevemeyeceğim. Kimseye bu kötülüğü yapmaya hakkım yok değil mi? Birgün birşey olacak, biri çıkacak karşıma ve ben o an "tüm harabelerimi yeniden ayağa kaldırabileceğim" ümidinden uzaklaşıyorum gitgide (istemeden).
2014 e söyleyin biraz sakinleşsin. Dalgalarımız dinse, günü, sahip olduklarımızın tadını çıkara çıkara yaşayalım söyleyin şu zaman izin versin...
Biraz nefes alalım artık.
1 Kasım 2013 Cuma
Işıklar İçinde Uyuyayım
Uzun bir aradan sonra merhaba.
Buralara yazmayalı 9 ay oldu. Tam 9 ay sonra yazdığım bu ilk
merhaba elbette samimi ve sıcacık. Okuyan herkesi kucaklayan bir merhaba,
sarılan, koklayan, gözlerinin içine bakarak "iyi ki buradasın" diyen
bir merhaba. Okuyanın değil de yazarın buna çok ihtiyacı olduğundan sarf edilmiş
bir merhaba.
Uzun ve benim için sancılı bir aradan sonra merhaba sevgili dost. Yaralı, küskün, çaresiz bir
merhaba. 9 ay içinde en sevdiği insanlardan ikisini toprağa vermiş, terk
edilmiş, kayıplarla dolmuş bir merhaba. Hiçte merhaba değil aslında ama yazdım
ya! İhtiyacım var buna. Esirgeme, sende sarıl lütfen bu merhabama.
9 ay içinde ben yalnızlığı öğrendim. Terk edildim, hayatta en
sevdiği varlık olan ve uğruna can vermeyi göze aldığı sevgilisinden, eşinden,
karısından ayrı düştüğünde yaşama nasıl tutunulamazmış öğrendim mesela. Hayat uğruna
çok umut biriktirilmesi gereken bir şey değilmiş bunu öğrendim. Ben böyle olduğum
için hayat öyleymiş öğrendim. Hiç olmayı öğrendim sevgili dostum. 35
yaşında bir adamın nasıl "hiç" kalabileceğini öğrendim.
Büyük annemi kaybettim. Sözüm vardı diye, kendi ellerimle toprağa
verdim. Küçükken dizlerine yatardım. Tombiş dizlerine yüz üstü yattığımda bir
yandan sırtımı sıvazlar, bir yandan hikayeler anlatırdı bana. O hikayeler
genelde dedemin ve babamın yaşadıklarından derlenen ve babaannemce bir üslup
edinmiş hikayeler olurdu. Bunu o küçücük fikrimle anlardım ben. Uyduruk
hikayelerle bana ders vermek niyetindeydi. Her biri birbirinden Makbule ce
öykülerdi onlar.
Bayramda Makbule annemin mezarına gittim. Toprağını sıvazladım ve
hikayemi anlattım. O'nu ne kadar çok özlediğimi hissettim. Hayatımın geri
kalanında bazı insanları çok özleyerek yaşamaya mecbur kalacağımı öğrendim.
Amcamı kaybettim. Babam kadar büyümemde emeği olan adamdır.
Akciğer kanseriydi. Yıllardır Almanya'da tıbbi imkanlar daha geniş olduğundan
mıdır nedir 10 sene kadar daha yaşatmayı becerebildiler. Oysa burada 6 ay ömür
biçmişlerdi. Artık her tarafına yayılan o illetin canını kemirdiği amcam yurda
döndü. Bu hastalığı vücudunda ilerleyen insanlara söylenen o klasik "bırakın ne istiyorsa yapsın, yapacak bir şey kalmadı"
aşamasındaydı ve ömrünün son haftalarıydı bizimle geçireceği.
Evinin balkonunda oturuyorduk. Bahçesine baktı uzunca bir süre ve
bana dönüp "seneye şu ağaçları budayacağım kolega" dedi.
Fabrikada
birlikte çalıştığı genç bir İsveç'li varmış. Bana benzetirmiş o adamı. Adam
amcama Lehçe ve İsveççe "iş arkadaşı" anlamına gelen kollega (ya da
kolega) diye hitap edermiş. Yıllardır bana bu adamla benzerliğimiz yüzünden
kollega demiş. Ben amcam öldükten sonra anlamını öğrendim bu kelimenin. Ne
boktan bir yeğenmişim değil mi? Ne boktan bir adammışım.
Amcam bana "seneye şu ağaçları budayacağım" dedikten üç
gün sonra hayata gözlerini yumdu. Öleceğini bile bile, o sonsuz yolculuğa
çıkacağını bile bile "seneye" diye bir umudu vardı. O ağaçları
budayamayacağını biliyordu. Çayından bir yudum almak için bardağı kaldıracak
gücü yokken o ağaçları budayabileceğine inansaydı, bardağa ve titreyen ellerine
bakıp gülmezdi bence. Gülerken ki ifadesi "he he budarsın amına
koyayım" gibiydi çünkü.
Hayatımı kaybettim. Boşandım dostlar. Aynı evin içinde iletişim
koptuğunda ve soğuk rüzgarlar araya girdiğinde kendine ördüğün duvar o yuvayı
ayakta tutmuyormuş öğrendim. Hiç kavga etmeden, usul usul, yavaş yavaş,
direnemeden, anlamadan, anlatamadan ayrıldım sevdiğimle. Boşanma evraklarını
imzaladığımız gün değil, evden ayrıldığım sabah eşimin ağzından dökülen "üzgünüm böyle
olsun istemezdim" sözleriyle vedalaşmak zorunda kaldığımda kaybettim hayatımı. 17
Mayıstı. Yaşamak için sebebim olan kadın koptu gitti ömrümden. Ben anlamımı,
mücadelemi, umutlarımı, sevdiğimi kaybettim. Ruhum şad olsun iyi insandım aslında.
Hakkımı herkese helal ettim. "Sen benim için önemlisin, en iyi
arkadaşımsın ve arkadaşlığını kaybetmek istemem" saçmalığıyla öldüm ve
toprağa verilmedim. Ben karıma aşıktım. Ve Ona başka türlü, herhangi biri gibi,
başkasıymış gibi nasıl davranabileceğimi bilemediğimden fişimin çekilmesini
istedim. Canımı kaybettim dostlar. Kendimi kaybettim.
Siz hiç yaşarken öldünüz mü?
Ben ölüyüm. Aranızdayım. İstanbul'un sokaklarında yürüyorum. Çay içiyorum. Kalbim atıyor. Nefes alıyorum. Amcamın ağaçları budamasıyla benim yarın sabaha uyanacak olmam arasında bir fark yok. Pes ettim. Kabullendim. Biliyorum kendimi...
Ben böyle olduğum için hayat böyle. Benim hayatım benden ibaret. Ve kalbim attıkça ben kendimi yaşıyor sayacağım.
Bunca eksilen insanlarımla yaşadığıma yaşamak denirse...
Sizde nefes alıp verdikçe beni yaşıyor sayın.
Bundan sonra ölü bir adamın (zombiler gerçekmiş) satırlarını okuyacaksınız.
Sarıldım boynuna sımsıkı.
Kendine iyi bak.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)